Adınız: Burcu
Yaşınız: 15
Karakter Adı: Merenwen Elesar
Karakter Yaşı: 16
Karakterinizin Lakabı ( Okula geldiğinizde kendinize istediğiniz adı koyma hakkına sahipsiniz. Size hitap edilmesini istediğiniz isim nedir?)Isabella Zoey Redbird
Karakterinizin Özellikleri: Cesur ve dik başlı biridir. Beyni sayısala basmaz ama sözel konularda mükemmeldir. Tiyatroda birçok kez başrol oynamıştır. Rüyalarını çizmeyi sever ve dans eder. Dans ve müzik konusunda da klasik takılır.
Örnek RP:
Karanlık. Çok Karanlık.
Acı bazen duruyor, Bazense bütün şiddetiyle bedenimi ele geçiriyordu. Alnımdan başlayıp, önce başıma daha sonra da kaburgalarıma yayılan sıcaklık kimi zaman geçtiği yerleri kavururken kimi zamanda ılık bir rüzgâr gibi derimi yalıyordu. Bunun haricinde hissettiğim soğuk, sert bir şey önce boynumda daha sonrada kollarımda geziyordu. Bu biraz rahatlatıyordu. Fakat yakıcı acı, intikam almak istercesine bedenimi ele geçirip kavurarak bütün rahatlatıcı duyguları küle çeviriyordu. Bütün duyularımın yandığını düşündüğüm bir anda melodi gibi bir ses karanlığı deldi.
“Seni bekliyorum Meren! Yanıma gel, beni bul.”
Sesin geldiği yönü anlayamıyordu. Kimdi? Onu nereden tanıyordu? Aslında işittiği ses çok güven uyandıran bir sesti. Sanki yıllarca bu sesi dinliyordu. Nerede olduğunu öğrenebilmek için etrafını inceledi. Burası bir ormandı. Yemyeşil ama gece olduğu için karanlıktı. İleride bir ışık gördü. Işığa doğru koşmaya başladı. Sonunda karşısına melek gibi biri çıktı. Mitolojideki tanrıçalar kadar güzeldi. Kimdi? Afrodit mi? Yok canım Afrodit geceyi sevmezdi.
“Siz kimsiniz”
Kibar olmak gerekliydi öyle değil mi? Karşısındaki güzelliğe laubali bir şekilde hitap edilemezdi. Muhteşem melek gülümsedi.
“Hoş geldin sevgili kızım! Seni çok bekledim yüzyıllarca… Bella güzel kızım. Benim hizmetkârlarımdan olma zamanın geldi. Buraya gel, lütfen!”
Böyle bir sese nasıl karşı gelinebilirdi. Ama Bella demişti. Bella kimdi? Ona mı, sesleniyordu? Tereddütle bir adım attı. Ardından üç uzun adımla aradaki mesafeyi kat etti. Meleğin karşısına geldiğinde baş ağrısı arttı. Şimdi sadece bir noktada toplanmıştı. Alnının tam ortasında…
Rahatsız edici bir sesle ortalık bulandı. Melek Meren’in elinden tuttu.
“Beni bul kızım! Sen özelsin Bella. Beni bul, bana gel. Seni bekleyeceğim…
Elleri meleğin ellerinden ayrıldı.
“Hayııııııııııııııııııııııııııııırrr!”
Meren gözlerini acıyla açmıştı. Ancak hava kasvetliydi. Kafasını takvime çevirdi. Matematik sınavı mı? Tam bir kâbustu. Meren bir sözelciydi. En azından öyle olacaktı ama şimdi önünde kocaman bir kırk dakika eziyet vardı. Aslında çalışmıştı ama sayısal diğer dersler gibi göz alıcı değildi. Yazı yazmak, roman okumak, şiir dinlemek, kendi dizelerini yaratmak ve efsaneler… Ahh! Efsaneler tam Meren’e göreydi. Mitolojiden hoşlanıyordu. Çalar saat tekrar çaldı ve onu kendi hayatına bir kez daha döndürdü.
“Harika(!) Aptal bir gün geçireceğim”
Meren, kapalı havayı sevmezdi. Ama idare edecekti. Bugün hiçbir şeyin sinirlerini bozmasına izin vermeyecekti. Dolabını açtı ve büyük bir gürültü koptu. Sabahlığını giyip öfkeli adımlarla yukarı odaya çıktı. Kardeşinin odasının kapısını açtı. Ona karşı ellerini sallayarak bağırdı.
“Seni küçük haylaz! Sabahın köründe bu ne biçim bir sestir ha? Senin kimseye saygın yok mu?”
Kardeşi sanki bunu duymamış gibi kum torbasını tekmelemeye devam etti. Meren homurdanarak odadan çıktı ve merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.
Annesi ikinci kez evlenmişti. Kardeşi adamdan memnundu. Ama Meren ondan nefret ediyordu. Onun ne kadar iğrenç bir mahlûk olduğunu sadece Meren görebiliyordu. Okuduğu bir kitapta aynen onun gibi bir kız vardı. Aslında okuduğu bütün kitaplar fantastikti. Ama uzun zamandır fantastik kitaplar okuyamıyordu. Bay Üvey, bu tür kitapların salakça ve sadistçe olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden bütün kitapları yakmıştı. Şimdi onunla kahvaltı etmek zorundaydı. Her zamanki gibi…
Aşağıya indi. Bay Üvey her zamanki gibi başköşeye kurulmuş çayını içiyordu “Umarım boğulursun!” diye geçirdi içinden… Annesine baktı. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Annesini üzmek istemiyordu.
“Günaydın, Bayan Kuran!”
Annesi gülümsedi. Muhtemelen ’KURAN’ soyadıyla hitap ettiği için itiraz edecekti ve umduğu oldu.
“Ah kızım, artık soyadım bu değil böyle hitap etme lütfen!”
Bay Üvey okuduğu gazeteden başını kaldırdı.
“Beni babası olarak görmüyor ki, senin soyadını kabullensin… Ama kabul etmelisin ki küçük hanım, sevmediğin bu adamın ekmeğini yiyorsun!”
Meren derin bir iç geçirdi. Onun seviyesine düşmeyecekti. Sinirlerine hâkim olmaya çalıştı.
“Ben gidiyorum. Birilerinin sayesinde DOYDUM!”
Hemen odasına çıktı ve ilk bulduğu şeyleri üstüne taktı. Tekrar yemek odasına inip Bay Üvey’e öfkeli bir bakış attı. Sonra kapıya yöneldi anahtarlarını alıp botunu ayağına geçirdi. Hava soğuk olacaktı ve yollarda buzlu... Kapıyı büyük bir hışımla kapattı. 1980 model Chevy’sine atlayıp okul yolunu tuttu.
Okula giderken saçlarını karıştırıyordu. Sinirlerinden kurtulmak zorundaydı. İlk ders Matematik sınavı vardı. Birden yine dün akşam rüyasında gördüğü meleği gördüğünü sandı. Direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Araba yolda savrulmaya başladı. Tam Gümüş bir arabaya çarpacaktı ki, frene yüklendi çok az bir mesafe kala durdu. Zaten park yerine de az kalmıştı, arabasını sağa çekip kendine gelmeye çalıştı. Birden ağaçların arasında bir çift gözün onu izlediğini gördü. Arabadan indi ve tam bir aptal gibi onu izleyenin arkasından gitti. Ama kimseyi bulamadı. Issız bir koruluğa gelmişti. Tam zamanıymış gibi birde rüzgâr çıktı. Etrafında dönmeye başladı. Birden adamın biri meşe ağacının dalından belirdi.
“Merenwen Elensar!
Gece seni seçti; ölümün doğuşun olacak.
Gecenin tatlı sesine kulak ver.
Kaderin seni Gece Evin’de Bekliyor.”